“Vlaaad!”
“Kim var orada?”
“Ben beklediğin kişiyim!”
“Nasıl? Yani sen...”
“Evet! Bana Şeytan diyebilirsin ya da İblis veya Lucifer! Pek çok diyarda pek çok isimle anılırım. Ama hangi ismimle çağırırsan çağır, işte o benim!”
Gizem, korku ve savaş!
1458 yılında Eflak’ın başkenti Targovişte’de başlayan bu karanlık hikâye, sadece kanla yazılacak bir savaşın kıvılcımını çakıyor.
Efsanevi zalimliğiyle tanınan Dracula, Şeytan’la anlaşarak insanlık dışı bir yaratığa dönüşüyor. Osmanlı’nın yiğit akıncıları ve Fatih Sultan Mehmet ise bu zalim iblisi alt etmek için müthiş bir plan kuruyor!
Tarihî gerçeklerle hayal gücünü harmanlayan bu destansı hikâye, bir yandan sizi büyülerken bir yandan da dehşete düşürecek. Bu fantastik dünyaya tanık olmaya hazır mısınız? Okuduğunuzda neyin efsane, neyin gerçek olduğuna inanamayacaksınız!
BU KİTABI NEDEN OKUYALIM?
Sahasında eşi görülmemiş bir tarz ortaya koyarak, üç ayrı tür olan “tarih, aksiyon ve fantastik kurgu”yu harmanlar ve okuruna muazzam bir edebî şölen vadeder.
Tarihi gerçekleri, aksiyon dolu bir maceranın içinde sunar.
Özellikle gençlerin hayran olduğu fantastik öğeleri, temiz bir içerikle ve manevi değerle harmanlayarak ortaya koyar.
Akıcı dili ve macerayla örülmüş kurgusuyla okurunun ruh dünyasını kuşatır.
EDİTÖRÜN KALEMİNDEN
Erhan Akhan’ın kaleme aldığı “Sultan ve Dracula”, tarihî gerçekleri fantastik bir kurgu ile harmanlayan, heyecan ve dehşeti bir arada sunan etkileyici bir roman. Osmanlı İmparatorluğu’nun efsanevi hükümdarı Fatih Sultan Mehmet ile tarihin en zalim figürlerinden biri olarak anılan Kazıklı Voyvoda’nın (Dracula) destansı mücadelesini anlatan bu roman, okuyucularını büyüleyici bir maceraya davet ediyor.
Kitapta, Fatih Sultan Mehmet ve III. Vlad’in Osmanlı Sarayı’ndaki çocukluk arkadaşlığından ölümcül düşmanlıklarına uzanan hikâye, insanı hem şaşırtıyor hem de heyecanlandırıyor. Kazıklı Voyvoda’nın şeytani bir varlığa dönüşme süreci, tarihî gerçekler ve hayal gücünün sınırlarını zorlayan detaylarla işleniyor.
Romanın en etkileyici yönlerinden biri, iyi ve kötü arasındaki zıtlığı merkezine alması. Fatih Sultan Mehmet’in adaleti ve stratejik dehası, Vlad’in vampirlik ve korku dolu zalimliğiyle karşı karşıya geliyor. Bu mücadele, yalnızca bir güç savaşı değil, aynı zamanda insani değerlerin, ahlakın ve inancın test edildiği bir arenaya dönüşüyor.
Edirne Sarayı’ndan başlayan hikâye, Vlad ve Fatih’in çocuklukta başlayan dostluklarının nasıl düşmanlığa dönüştüğünü detaylıca ele alıyor. Şehzade Mehmet ve Eflak Prensi Vlad’in kılıç talimlerinden, Vlad’in Eflak tahtına geçip şeytani bir dönüşüm yaşamasına kadar geçen süreç, derinlemesine işleniyor. Bu bağlamda, tarihî arka plan, okuyucuyu gerçek bir tarihsel yolculuğa çıkarıyor.
Erhan Akhan, Vlad’in vampirlik efsanesinin nasıl başladığını açıklamak için hayal gücünü sonuna kadar kullanıyor. Şeytan ile yaptığı anlaşma sonucu Dracula’ya dönüşen Vlad, yalnızca Osmanlı İmparatorluğu’nu değil, tüm insanlığı tehdit eden bir varlığa evriliyor. Bu dönüşüm, okuru hem dehşete düşürüyor hem de hikâyenin akıcılığını artırıyor.
Fatih Sultan Mehmet ve ordusunun Dracula’yı alt etmek için geliştirdiği stratejiler, Osmanlı’nın askerî gücünü ve akılcı yönetim tarzını gözler önüne seriyor. Akıncıların cesareti, romanın aksiyon dolu sahnelerini unutulmaz kılıyor.
Eflak Prensi Vlad’ın yönetimindeki Targovişte’nin karanlık atmosferi ve kazık ormanları gibi sahneler, okuru tarihin en kanlı dönemlerinden birine götürüyor. Vlad’in zalimce yöntemleri, gerçek tarihî olaylarla fantastik bir dille anlatılıyor ve okuyucunun dikkatini tarihin karanlık köşelerine çekiyor.
“Sultan ve Dracula”, tarihî bir perspektiften bakıldığında Osmanlı ve Avrupa tarihine dair önemli bilgiler verirken, edebî açıdan da okuyucusuna keyifli bir macera sunuyor. Tarih ve fantezinin mükemmel birleşimi olan bu romanın, edebiyatseverlerin mutlaka kitaplıklarında yer alması gerektiğini düşünüyorum.