Ecdadımı Seveyim-2 / Bilim ve Teknoloji
Ecdadımı Seveyim-2 / Bilim ve Teknoloji
Ecdadımı Seveyim-2 / Bilim ve Teknoloji
Ecdadımı Seveyim-2 / Bilim ve Teknoloji
Ecdadımı Seveyim-2 / Bilim ve Teknoloji
Ecdadımı Seveyim-2 / Bilim ve Teknoloji

AİLE YAYINLARI

Ecdadımı Seveyim-2 / Bilim ve Teknoloji

5 İş günü içinde teslimat
Paylaş:
Hemen Al
WhatsApp
SEPETE EKLE
Ürün Açıklaması
Bir kitap düşün... Kapağını açınca seni yüzyıllar öncesine götürüyor!
İlk sayfada karşında bir medrese beliriyor ve sana gülümseyerek sesleniyor: “Hoş geldin! Burada aklın parlar, merakın büyür.”
Ardından bir rasathane seni yukarı çağırıyor. “Göğe bak! Sen de gökyüzünü okuyabilirsin” diyor.
Az ileride bir kütüphane kapısını aralıyor. “Gel içeri! Raflarımda ilim adamlarının göz nurunu akıttığı binlerce kitap seni bekliyor” diye fısıldıyor.
Bu üç yapının anlattıklarıyla Osmanlı’da ilmin sevgiyle ve emekle nasıl büyüdüğünü keşfedeceksin. Aynı dönem Avrupa’sında öğrencilerin yaşadıklarını okuyunca ecdadını daha da çok seveceksin! 
Hazırsan, Sultan II. Abdülhamid Han’ın torunu Nilhan Osmanoğlu seni bu keşif dolu yolculuğa çağırı-yor!

BU KİTABI NEDEN OKUYALIM?
Ecdadın ilme verdiği değeri işleyerek bir medeniyetin nasıl yükseldiğini güçlü örneklerle anlatır.
Osmanlı dönemindeki yapıları konuşturarak tarihî atmosferi bugünün çocuklarına eğlenceli bir şekilde taşır.
Orta Çağ Avrupa’sındaki zorlayıcı eğitim şartlarını göstererek iki farklı dünyayı çarpıcı biçimde karşılaştırır.
Medeniyetimizin ilim sevgisini işleyerek çocuklarda güçlü bir aidiyet ve güven duygusu oluşturur.
Ecdadıyla gurur duyan, geleceğe umutla bakan bilinçli ve meraklı bir neslin yetişmesine katkı sağlar.

EDİTÖRÜN KALEMİNDEN
Bir eser bazen bir medeniyetin yüzyıllar boyunca taşıdığı ışığı yeniden uyandırır. Elinize alıp sayfalarını çevirdiğinizde köklü bir hikâye görünür. “Ecdadımı Seveyim-2 / Bilim ve Teknoloji” işte tam olarak böyle bir hikâyenin kapısını aralıyor. Sayfalar boyunca çocuk hem ilmin hem hikmetin solunduğu bir dünyaya adım atıyor; yürüdükçe de ecdadının göğe, toprağa, insana ve bilgiye nasıl baktığını fark ediyor.
Kısa sürede geniş kitlelere ulaşan serinin ilk kitabı gibi ikinci kitabı da Sultan II. Abdülhamid Han’ın torunu Nilhan Osmanoğlu’nun Vatansever’in anlatımıyla, medeniyetimizin ilmî mirasına duyduğu sevginin ve sorumluluğun bir yansımasıdır. Her satırda hem bir tarih anlatıcısının bilgisi hem de bir ailenin hatırasına sahip çıkan bir torunun inceliği seziliyor.
Bu kitapta yalnızca yapılar yok, bir anlayışın sesi var. Medrese, rasathane ve kütüphane… Medrese, çocuğu avlusuna davet eden ilk ses. Çünkü medrese ders yapılan bir yer olmanın ötesinde adaletin, ilmin ve ahlakın yan yana durduğu köklü bir okuldur. İçindeki her taş, rahleye kapanmış her talebe bu coğrafyanın ilme verdiği değerin sessiz tanığıdır. 
Ardından rasathane çıkıyor karşısına çocuğun. Göğe bakan her gözde bir merak vardır ama bu merakın ilme dönüşmesi için sabır, dikkat ve adanmışlık gerekir. Gecenin sessizliğinde yıldızların izini süren âlimler, Takiyüddin’in dâhice tasarladığı araçlarla gökyüzünü ölçerken aslında bir hakikatin izini sürerler: Kâinat, üzerinde düşünülmesi gereken bir ayettir. 
Sonra kütüphane kapısını aralıyor. Rafların arasında kitaplarla birlikte asırlar boyunca biriken bir hafıza, birikmiş emek, ilmî bir özen vardır. Kütüphane, sükûnet içinde büyüyen bir bilginin yuvasıdır. Hattatların tek tek yazdığı eserler, vakıfların titizlikle koruduğu kitaplar, padişahların ve hanım sultanların büyük bir hassasiyetle desteklediği ilim geleneği... 
Kitabın en etkileyici tarafı ise bu üç yapının yalnız konuşması değil, karşılarına Orta Çağ Avrupa’sından üç farklı bakışın çıkmasıdır. Bir üniversitenin iç sesi, bir sınıfın havası, bir öğrencinin yoksunluğu… Çocuk burada iki dünyanın farkını görür: Birinde kitaplar çoğalır, soru sormaya teşvik edilir, ilim insanı yükseltir. Diğerinde sorular yasaklanır, bilgi pahalıdır, öğrenciler açlık ve soğukla mücadele eder. Bu karşılaştırma kuru bir tarih bilgisi olarak değil; karakterlerin diliyle, hissederek sunulur. 
Son sayfaya gelindiğinde çocuk üç yapıyı tanımış olmakla kalmaz; bir medeniyetin niçin bu kadar köklü, niçin bu kadar üretken, niçin bu kadar insan merkezli olduğunu da kavrar. İlim, bir yapının içinde öğrenilen bir şey değil, bir hayat biçimidir. Ecdadı sevmek ise yalnızca geçmişi bilmek değil, bugün merak etmeye, çalışmaya ve anlamaya devam etmektir.
Yorumlar
Yorum Yap
Bu ürün için henüz yorum yapılmamış.

Çok Satanlar