Osmanlı sokaklarında yürüyorsun... Birden bir taş sana fısıldıyor: “İyiliği gizli yap!” Sonra bir imarethane kapısını açıyor, “Açsan buyur soframa!” diyor. Darüşşifa ise gülümseyerek “Hem bedenine hem kalbine şifa var!” diye sesleniyor.

Ama dikkat! Aynı yıllarda Avrupa’da işler hiç öyle yürümüyor. Kilise kapısında bitmeyen kuyruklar, kirli hastane yataklarında çaresiz insanlar...

Bu kitapta, Osmanlı’nın merhamet dolu dünyasına yolculuk yapacak, iyiliğin sessizce nasıl yapıldığını öğrenecek ve ecdadını daha çok seveceksin.

Hem de sana bu macerayı anlatan kişi, Sultan II. Abdülhamid Han’ın torunu Nilhan Osmanoğlu!

 

BU KİTABI NEDEN OKUYALIM?

Osmanlı’nın ruhunu; sadaka taşı, imarethane ve darüşşifanın dilinden yeniden canlandırır.

Tarihi öğretirken kalplerde vicdan, merhamet ve adalet duygusu yeşertir.

Osmanlı’nın yardımlaşma anlayışıyla Orta Çağ Avrupası’ndaki devletlerin yardımlaşma anlayışını karşılaştırır.

Osmanlı’yı anlatırken çocukta değerli bir “biz” duygusu inşa eder; ecdadıyla gurur duyan bir nesil yetiştirir.

İyiliği ibadetle, paylaşmayı insanlıkla birleştiren kadim bir mirasın değerlerini bugüne taşır.

 

EDİTÖRÜN KALEMİNDEN

İçinde bulunduğumuz çağda çocuklara vicdanı, şefkati, adaleti ve merhameti anlatmak çok kıymetli. Sultan II. Abdülhamid Han’ın torunu Nilhan Osmanoğlu’nun kaleme aldığı “Ecdadımı Seveyim” serisinin ilk kitabı “Yardımlaşma” tam da bu ihtiyaca cevap veren sıcak, samimi, tarihî ve edebî bir yolculuğa çıkarıyor okurunu. Sadece bir dönemi, bir milleti ya da bir coğrafyayı anlatmakla kalmıyor; insanı merkeze alan bir medeniyetin nasıl yaşadığını, nasıl yaşattığını, kimseyi incitmeden nasıl paylaştığını gözler önüne seriyor.

Kitabımızın üç büyük anlatıcısı var: sadaka taşı, imarethane ve darüşşifa. Her biri bir kurum değil, bir anlayışın sembolü. Her biri sessizce görevini yapan, karşılıksız veren, varlığıyla değil işleviyle öne çıkan birer karakter. Bu üç unsur sadece Osmanlı’nın değil, insanlığın onur tarihine altın harflerle yazılmış yapılar. Bu kitap onları birer kahramana dönüştürerek okura anlatıyor.

Sadaka taşı, “Sağ elin verdiğini sol el bilmeyecek” anlayışını bir öğretici kural olarak değil, bir yaşam biçimi olarak içselleştiriyor. İmarethane yalnız karın doyuran bir yer değil, toplumun kalbidir. İhtiyaç sahibine “Nerelisin?” diye sorulmayan, gelenin dini, mezhebi, kökeniyle ilgilenilmeyen bir sofra kültürüdür. Darüşşifa ise bedene olduğu kadar ruha da şifa dağıtan bir kurum; çaresizlerin umudu, düşkünlerin sığınağı, gariplerin nefes aldığı bir yerdir. Bu üç yapıdan her biri kendi üslubuyla birer “yardım eli”. Biri taş gibi sessiz ama anlamlı, diğeri kazan gibi sıcak ve bereketli, öteki şifa gibi zarif ve gerekli…

Kitap boyunca bir yandan bu güzel yapılar konuşurken, öte yandan Orta Çağ Avrupası’ndan üç ses karşılarına çıkar: Thomas’ın ceketi, Jehan’ın tabağı ve bir hastane odasındaki yatak. Bu sesler okura bir karşılaştırma yapma imkânı sunar. Yardımın kibirle yapıldığı, yoksulluğun ayıpmış gibi gizlendiği, yardım isteyenin küçümsendiği başka bir anlayışı gösterir. Kitabın en büyük başarısı bu karşılaştırmayı kuru bilgilerle değil, dokunaklı anlatımlarla yapmasıdır.

“Ecdadımı Seveyim-1 / Yardımlaşma” kitabı, çocuklara sadece tarihi bir dönem ya da birkaç mimari yapı tanıtmakla kalmaz; değer aktarır. Şimdi ve gelecekte nasıl bir insan olunması gerektiğini gösterir. Yardımın bir ibadet olduğunu öğretir. Ve bunu öyle samimi, öyle sade ama bir o kadar da etkileyici bir dille yapar ki çocuk adeta o sokakta yürür, o imarethanede yemek yer, o darüşşifada şifa bulur.

Haydi! İyilik, merhamet ve şefkat dolu bu yolculuğa birlikte çıkalım.

14132.E4E.EB3.5664
/
AİLE YAYINLARI
/ /
Tek Çekim
2/9
Taksit
2/9
Taksit
2/9
Taksit
2/9
Taksit
2/9
Taksit
2/9
Taksit
Bu ürüne henüz yorum yapılmamış. İlk yorum yapan siz olun